Sevde'nin Günlüğü

Yazmayı seviyorum…

Boyun Eğiş ve Başkaldırı

Mayıs26

Aynı harfler, aynı sözcükler ve aynı tümcelerden iki farklı öykü

BOYUN EĞİŞ

‘’Hayır’’. Gururumun son parçalarını yerden toplarken beş kara harf tükürürcesine fırladı dudaklarımın arasından. Ya da ben öyle sandım. İstemsizdi. Savunmaya çalışmamıştım kendimi. Bilmediğim yerden sormuştu ve hiçbir yanıt verememiştim. Beklenmedikti ama beklenti doluydu. Mavi bir ürperti dalga dalga vurdu bedenime. Gözlerini pembe düşlerinden heykelin renksiz dudaklarına çevirmişti. ‘’Aslında pembeyi hiç sevmedim ben.’’ dedim. Zihnimde sözlerimi giyindirip kuşandırmaya çalıştım, olmadı. Neden sonra kupkuru birkaç nefes harcadım: ‘’Asla pembe panjurlu bir ev hayal etmedim ben ya da pembe düşlerim olmadı.’’ Yalan; hiçbir şey demedim aslında, yalnızca demek istedim. Ve sonra bir avuç söz kırıntısı serptim yüreğine: ‘’En azından deniyorum.’’  Tiz bir sesle fısıldadım: ‘’Başaramasam da…’’. Hiçbir ses yoktu. Sanki sonsuzdan gelip sonsuza giden bir sessizlik hakimdi. Sanki pembe yanaklı gençle beyazlar içindeki kız, ölüm evine giriyordu. Pembe rujlar, pembe allıklar, pembe düşler: Hepsi sahteydi işte. Renksiz bir heykeli beyaz bir kumaşla donatmışlardı sadece; sonra da sıraya girip üzerine birkaç tebessüm ve bir tomar beklenti takmışlardı. Ne kadar da kızıyordum onlara! Şu masaya oturana dek hiç kimse hiçbir şey sormamıştı bana; şimdi ise yaşamımın sorusuyla karşı karşıyaydım. Öfkemi haykırmak istedim. Zihnimin dört duvarına hapsoldu harfler. Aslında kimse duymadı, ben de söylemedim. Gurur taşlarımı döktüm beyaz eteklerimden; ‘’Evet’’ dedim.

BAŞKALDIRI

Gurur taşlarımı döktüm beyaz eteklerimden; ‘’Evet’’ dedim. Aslında kimse duymadı, ben de söylemedim. Zihnimin dört duvarına hapsoldu harfler. Öfkemi haykırmak istedim. Şu masaya oturana dek hiç kimse hiçbir şey sormamıştı bana; şimdi ise yaşamımın sorusuyla karşı karşıyaydım. Ne kadar da kızıyordum onlara! Renksiz bir heykeli beyaz bir kumaşla donatmışlardı sadece; sonra da sıraya girip üzerine birkaç tebessüm ve bir tomar beklenti takmışlardı. Pembe rujlar, pembe allıklar, pembe düşler: Hepsi sahteydi işte. Sanki pembe yanaklı gençle beyazlar içindeki kız, ölüm evine giriyordu. Sanki sonsuzdan gelip sonsuza giden bir sessizlik hakimdi. Hiçbir ses yoktu. Tiz bir sesle fısıldadım: ‘’Başaramasam da…’’. Ve sonra bir avuç söz kırıntısı serptim yüreğine: ‘’En azından deniyorum.’’ Yalan; hiçbir şey demedim aslında, yalnızca demek istedim. Neden sonra kupkuru birkaç nefes harcadım: ‘’Asla pembe panjurlu bir ev hayal etmedim ben ya da pembe düşlerim olmadı.’’ Zihnimde sözlerimi giyindirip kuşandırmaya çalıştım, olmadı. ‘’Aslında pembeyi hiç sevmedim ben.’’ dedim. Gözlerini pembe düşlerinden heykelin renksiz dudaklarına çevirmişti. Mavi bir ürperti dalga dalga vurdu bedenime. Beklenmedikti ama beklenti doluydu. Bilmediğim yerden sormuştu ve hiçbir yanıt verememiştim. Savunmaya çalışmamıştım kendimi. İstemsizdi. Ya da ben öyle sandım. Gururumun son parçalarını yerden toplarken beş kara harf tükürürcesine fırladı dudaklarımın arasından. ‘’Hayır’’.

Sevde Kaldıroğlu

20.04.12

Comments are closed.