Sevde'nin Günlüğü

Yazmayı seviyorum…

Yeni… Yeni… Yeni Yıl! Yeni Umutlar!

Aralık31

Yeni şeylere karşı ister istemez bir heyecan duyarız her zaman. Yeni giysiler, yeni bir saç kesimi, yeni bir ev, yeni bir araba, yeni bir şehir, yeni eşyalar… “Yeni” sözcüğü karşı konulmaz bir merak uyandırır içimizde, tekdüze hayatımızda umut ışığı olur bize. Bu sözcük, bilinçaltımızın derinliklerinde yatan Polyanna’ya can verir, istesek de istemesek de pembe gözlükleri takar gözlerimize. Çünkü hep bir hayal kurarız yeni diyince, yenisi eskisinden iyi olacakmışçasına umut ederiz. Ne zaman ki “yeni” yeniliğini kaybedip sıradanlaşmaya başlar, Polyanna çekilir köşesine, ta ki başka bir “yeni” gelip hayatımıza dokununcaya kadar; işte o zaman aynı döngü yeniden başlar.
Eğer o döngü hiç durmadan sürekli dönüyorsa içimizde, iyimserizdir. Ancak bir süre sonra artık “yeni” şeyler bile heyecanlandırmıyorsa bizi, kötümserlik tüm benliğimizi kaplamış demektir.

Yeni yıl da her yeni şey gibi heyecanlandırır bizi. Dünü biliriz, bugünü yaşarız, yarın için umut besleriz. Çünkü dünkü pişmanlıklar, bugünkü hatalar yoktur yarında; yalnızca saf umutlarımız ve hayallerimiz vardır. Bu yüzdendir ki her yıl sonunda gelecek olan yeni yıl, bizde uyandırdığı merak ve heyecanla sevinç de getirir, çoğu zaman yarın için umut beslemek yarının getirdiklerinden daha çok mutluluk verir.

Her gün yeni bir satır, her ay yeni bir sayfa hayatımızda açılan; her yeni yıl da yeni bir defterdir bizim için. Önce o güzel kapağını açar, yazmaya başlarız ilk sayfasının ilk satırlarına, umutlarla dolu en güzel yazımızla. Sonraki sayfalarda ne olur, bilinmez ama o yeni defterin yeni kapağını görmek bizi mutlu eder, içine yazacaklarımızı hayal etmenin ettiği gibi.

Halbuki bilmez miyiz ki, onların tümünü temel olarak kağıda, paragraf başından başlayıp son noktaya uzanan o uzun kağıda, yazarız; o kağıdı sayfalara, sayfaları da satırlara bölüp bir tutamına “defter” adını veren bizizdir aslında? Bir satırdan ötekine virgülle, üç noktayla uzanır cümlelerimiz, ta ki en son noktaya kadar. Zamanı da böyle bölmez miyiz? Sonsuzluğu yıllara, yılları aylara, ayları günlere, günleri saatlere, dakikalara, saniyelere bölüp buna “zaman” adını veren de biziz. Öyleyse sonsuzluğun her bir parçasında; “dün, bugün, yarın” gibi hiçbir zaman kavramı sınırlaması olmaksızın, yaşadığımız bir dünya olsa? En azından kendi dünyamızı  böyle yapma şansımız var. Peki o zaman umutlarımıza, hayallerimize ne olur? Belki gerçek olurlar…

Bugün hayal kurmamız, umut etmemiz ve bugün gerçekleştirmemiz dileğiyle…
Mutlu seneler!

31.12.10

Yeri: Deneme, Diğer

Comments are closed.