Sevde'nin Günlüğü

Yazmayı seviyorum…

Kabin

Aralık4

Kadın şeklinin altındaki o iki harfi görür görmez hızla içeri attım kendimi. Boş kabinlerden birine girip kapıyı sıkıca kapadım. Başka bir kapının açıldığını duydum; içeri birileri girmişti. Mızmız bir çocuğunkini andıran bir ağlama sesi ilişti kulağıma; aynı anda kadının çirkin sesi yankılandı tuvaletin koridorunda:

– Kaçıncı ayağıma basışın, ha, kaçıncı?

Yanıt beklemeyen, yalnızca iğrenme ve hiddet duygularını aktarma işlevi gören bu soruya herhangi bir cevap alamayan kadın daha da öfkeyle bir daha bağırdı:

– Gir şuraya, gir! Yap çişini hemen!

Yanımdaki kabinin kapısının açıldığını, çocuğun hıçkırıklarına karışan o sinir bozucu gıcırtıdan; bir de aradaki alt boşluktan benim tarafıma düşen gölgenin deviniminden anlamıştım. Kapının çarptığını duydum; başka bir çarpma sesi daha yükseldi ve ardından çocuğun boğulurcasına hıçkırıkları. Oturduğum yerde titredim, kalbim hızlandı; soğuk soğuk terlerken çığlık atmak istedim ya da orada hiç bulunmamış, bunları hiç duymamış olmak istedim. Görünmez olup koşmak ve alabildiğine kaçmak istedim. Ama gözlerimi yumup açtığım o anda yine o iğrenç gri kabin duvarlarını ve kirli fayansları gördüm. Sonra o yırtılası ses devam etti:

– Etsene lan, etsene!

Ve ardından bir daha vurdu –Kırılsaydı elleri. Öfkeyle vurdu –Tuvaletin bir avuç suyunda boğuluverseydi. Tüm gücüyle, kendi zayıflığını ve kendi çirkinliğini bulaştırmak istercesine vurdu.

Ayağa kalktım. Tüm hiddetimle ve şiddetle çektim sifonu. Kapıyı sertçe açıp dehşet içinde çıktım kabinden ve onu gördüm; o çirkin yaratığı. Yan kabinin önünde vahşi gözlerle etrafına bakınarak bekliyordu. O anda çocuk ağlayarak kabinden çıktı. Yuvarlak camlı siyah gözlüklerinin ardındaki saf gözleri ağlamaktan şişmişti. Teninin her zerresinden akan korku, küçük bedenine ağır geliyordu. Al yanaklarına baktım. Tokattan, dayaktan değil; parkta koşturmaktan, gülmekten ya da yalnızca çocuk olmaktan kızarmalıydı o yanaklar. Şiddetin büyüdüğü yanaklarında gamzeler yeşermeliydi.

Köşeye büzülüp kalmıştı çocuk; belki ‘’anne’’, belki ‘’anneanne’’, belki de o çirkinliğe hiç yakışmayan bir başka sözle hitap ettiği insanımsı varlığın karşısında. Ona çevirdim gözlerimi; çocuğun masumiyetinin yanında eğreti kalan, o boğulası varlığa. O da bana döndüğünde, işitsel olarak olduğu kadar görsel olarak da kazındı belleğime. Acımasız siyah gözlerinde sevgiden ya da şefkatten eser yoktu. Acıyla, nefretle baktım; acıtmak istedim, canını yakmak istedim, onun yaktığı gibi. Bağırıp çağırmak, ‘’Ellerin kırılsın!’’ diye haykırmak istedim.

Yapmadım; hiçbir şey yapmadım. Nefret dolu bakışlarımı son bir kez yüzüne fırlatıp arkamı döndüm. Tuvalet kalabalıktı, ama ne köşede büzülen çocuğa bakan vardı, ne de onun başına dikilen zebani kılıklı ‘’insan’’oğluna. Aceleyle elime sabun sıktım. Ellerimin yansımasını görürken aynadan, gözlerimi beyaz fayanslardan kaldırmadım; korkaklığımla yüzleşmeye cesaretim yoktu, bunu iyi biliyordum.

Lavabonun serin sularında duruladım ellerimi. Sonra bir daha sıktım sabunu; bu kez çiteleye çiteleye, gördüklerimi de duyduklarımı da tenimden kazırcasına, şiddetle ve öfkeyle ve hırsla yıkadım ellerimi. Ama lavabonun siyah deliklerinden akan su, ne gördüklerimi götürdü, ne de işittiklerimi. Yıkadıkça kirlendi ellerim; ıslandı, ağırlaştı. Titrek parmaklarla çevirirken musluğu, bir anlık gafletle yansımama ilişince gözlerim, o çirkin suratı karşımda görüp korkuyla irkildim. Sonra aynadaki yabancıyı orada bırakıp kamburlaşan sırtıma belleğimi yüklendim ve ağırlaşan ayaklarımı sürükleyerek uzaklaştım.

————————————————

Ne yazık ki kurgu değil bu, en ince ayrıntısına kadar bire bir bu şekilde tanık olduğum bir olay. Ancak ülkemizde çocuklara uygulanan şiddeti düşünürsek, bu olayın, belki de en hafif örneklerden biri olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanın aklına tek bir soru geliyor: Bu çocukları kim koruyor?

Bugüne dek kim korudu ki bundan sonra kim koruyacak, değil mi?

Sevde Kaldıroğlu

01.12.12

3 Yorum

“Kabin”

  1. Şubat 15th, 2013 - 03:09 cansu erken Diyor ki:

    söylenecek çok şey var aslında o insan olamayanlara. peki anlarlar mı sence ?

  2. Şubat 15th, 2013 - 14:34 Sevde Diyor ki:

    İnsan o noktada takılıyor işte: Anlayıp anlamamaları önemli mi gerçekten? Belki de yalnızca tepki göstermek, içinde tuttuğun haklı öfkeyi yansıtmak gerek. Susmak bir şeyler değiştiremiyor maalesef. Konuşmak değiştirir mi peki? Denemeye değer…

  3. Şubat 16th, 2013 - 20:38 cansu erken Diyor ki:

    onların anlamaları (eğer mümkünse) 2. planda tutulabilir. fakat kesinlikle sessiz kalınmamalı bu olaylara, çocuklar çok değerli 🙁