Sevde'nin Günlüğü

Yazmayı seviyorum…

Godot’yu Beklerken Üçüncü Perde

Ekim23

Samuel Beckett’in absürd tiyatro örneği olan yapıtı Godot’yu Beklerken’i duymuşsunuzdur mutlaka. Özellikle de ”güzel bir kitap okumak” adına, absürd akımı hakkında fikir sahibi olmadan okumaya kalkıştıysanız bir perde dahi dayanamayıp ”Ne saçma kitap!” diye bir kenara atmış olabilirsiniz. Nitekim ilk okuduğumda bana da anlamsız gelmişti, ancak üzerine düşünüp edebiyat sınıfımda da tartıştıkça kitabın üzerinde durduğu anlamsızlık temasının aslında çok anlamlı olduğunu fark ettim. Okunası, üzerine düşünülesi, sonra bir daha okunası ve üzerine yazılası bir kitap. Ben de öyle yaptım zaten. Edebiyat ödevi olan Godot’yu Beklerken üzerine bir yaratıcı çalışma olarak iki perdelik oyuna üçüncü bir perde ekledim. İlk iki perdede dikkat edilen yinelemelere, üzerinde durulan temalara ağırlık vermenin yanı sıra yeni ayrıntılar ve ufak değişimler eklemeye çalıştım. Godot’yu Beklerken’i okuduysanız bu üçüncü perdeyi de okumanızı tavsiye ederim. Şayet okumadıysanız bu çalışmayı da okumayın bence, çünkü ancak ilk iki perdeyle bir bütün halinde anlamlı olabilir bu perde. Ayrıca olumlu ya da olumsuz eleştirilerinizi yorum olarak bırakırsanız sevinirim. İyi okumalar!

GODOT’YU BEKLERKEN

Üçüncü Perde

*** (Yapıtın aslında bulunmayan, sonradan ekleme bir bölümdür.)***

Ertesi günlerden biri. Aynı saat.

Aynı yer.

Ağacın üç geniş yaprağı vardır.

Vladimir sahnenin solunda, altında bir sandalye varmışçasına oturur gibi boşlukta durmakta, düşünür gibi ileriye bakmaktadır. Estragon, sağ taraftan sahneye girer, bir şey ararmışçasına sağa sola bakınarak yavaş adımlarla ilerler. Yalın ayaktır.

ESTRAGON: Yok, yok, yok, yok! (Durur, eğilir. Yavaşça gözlerini gezdirerek yeri inceler.)

VLADIMIR: (Estragon’un sesiyle irkilir, düşüncelerinden uyanmışçasına bir şaşkınlıkla ona bakar.) Ve yine sen! Eski dostum! (Estragon’un yanına gider, bir metre ötesinde durur, ona sarılır gibi bir hareket yapar, hareketinden tatmin halde gülümser.)

ESTRAGON: (Vladimir’in tepkisinden rahatsız. Sinirle.) Kaybettim! Kaybettim işte!

VLADIMIR: Neyi?

ESTRAGON: (bir an). Şeyi… (Düşünür. Anımsayınca zaferle gülümser.) Çizmelerimi tabii!

VLADIMIR: (Estragon’un ayaklarına hüzünle bakarak) Ayakların aşınmış.

Estragon yere oturur. Ayaklarının altını elleriyle ovuşturur. İnler.

Vladimir bir an bakakalır. Sonra önceden durduğu yere geri döner. Yine bir sandalyeye oturur gibi boşluğa çömelir. Düşünceli görünür.

VLADIMIR:  Bir şeyler yapmalıyız! (Sessizlik.) Harekete geçmeliyiz! (Sessizlik. Başını sinirle Estragon’a çevirir.) Gogo!

Estragon ayağını ovuştururken irkilir. Başını kaldırır, etrafına bakınır. Yeniden başını indirip ayaklarını ovuşturmaya devam eder. Vladimir çömeldiği yerden kalkar, hızla Estragon’un yanına gelip kulağına yaklaşır.

VLADIMIR:  (bağırarak) GOGO!

ESTRAGON: (Korkuyla oturduğu yerde zıplar. Yüzünde dehşet dolu bir ifadeyle) Geldiler! Sen de duydun mu Didi?

VLADIMIR:  Neyi?

ESTRAGON: Çalanlar, çizmemi çalanlar! Onların sesi bu. (Bir an.) Yoksa değil mi?

VLADIMIR:  Bilmem. (Sessizlik.) Bir şeyler yapmamız lazım.

ESTRAGON: Ne mesela?

Vladimir düşünür. Şapkasını çıkarır, silkeler, yerine takar. Eski yerine gidip aynı şekilde boşluğa oturur gibi çömelir.

ESTRAGON: Sahi biz ne yapıyoruz?

VLADIMIR:  Bekliyoruz.

ESTRAGON: Neyi?

VLADIMIR:  Godot’yu.

ESTRAGON: Ha! (Bir an.) Niye?

VLADIMIR:  Dün de bunu yapıyorduk da ondan. (Parmaklarıyla bir şeyler sayar gibi yapar.) Dün de, önceki gün de ve ondan önceki gün de!

ESTRAGON: (kendinden emin). Yanlışın var Didi. Dün burada değildim ben.

VLADIMIR:  Buradaydık, birlikte.

ESTRAGON: Hayır, dün haydutlar vardı. (Kederli.) Çaldılar çizmelerimi.

VLADIMIR:  E nerede oldu bu?

ESTRAGON: Şey… (Bir an.) Hatırlamıyorum, ama burası değildi. (Kendinden şüphe edercesine düşünür.) Yok, yok, eminim bundan.

Sessizlik.

ESTRAGON: Gitsek mi?

VLADIMIR:  Gidemeyiz.

ESTRAGON: Neden?

VLADIMIR:  Godot gelecek.

ESTRAGON: Ha!

Sessizlik.

ESTRAGON: (ürkekçe). Belki bizden –bizden bir haber bekliyordur.

VLADIMIR:  (sıkılmış duran gözleri bir anda parlar). Bir haber!

ESTRAGON: Bir söz!

VLADIMIR:  (ayağa fırlar). Bir not!

ESTRAGON: Bir– (Düşünür.)

VLADIMIR:  Bir mektup!

(Bu kez ikisi aynı anda heyecanla heceleyerek bağırır.)

ESTRAGON & VLADIMIR: BİR-MEK-TUP!

VLADIMIR:  Yazmalıyız, bir mektup yazmalıyız hemen!

ESTRAGON: Hemen yazalım!

Kımıldamazlar.

ESTRAGON: (tedirgin). İyi de nasıl yazacağız?

VLADIMIR:  Neye yazmalı? (Etrafına bakınır.) Bir kalem! Bir kalem bulmalı! (Şapkasını çıkarır, silkeler, hiçbir şey düşmez.) Hay aksi!

ESTRAGON: Kalem var bende. (Şapkasını çıkarır. Kulağının arkasından çıkardığı kalemi uzatır.)

VLADIMIR:  (sevinçle) Hay sen çok yaşa! (Kalemi alır.) Bir de kâğıt lazım şimdi.

ESTRAGON: (umutsuz). O yok işte.

Vladimir’in heyecanı söner. Önceden yaptığı şekilde oturur gibi çömelir. Elinde kalemle düşüncelere dalar.

Estragon ayağını ovuşturur. Sonra inleyerek ayağa kalkar. Yavaş adımlarla sahneyi arşınlar. Bir yandan da çizmelerine bakınır.

Vladimir düşünceli bakışlarını ağaca çevirir, bir süre sonra coşkuyla ayağa fırlar.

VLADIMIR:  Buldum, buldum!

ESTRAGON: (heyecanlanarak) Çizmelerimi buldun, değil mi?

VLADIMIR:  Hayır, mektubu neye yazacağımızı buldum!

ESTRAGON: (düş kırıklığıyla) Ha! (Hüzünlenir.) Asla bulamayacağım, onları sonsuza dek kaybettim. (Düşer gibi yere oturuverir, elini yüzüne kapatıp ağlarmış gibi yapar.)

Vladimir heyecandan onu fark etmeden ağacın yanına koşar, bir yaprak koparır.

VLADIMIR:  İşte buna yazacağız! (Düşüncesini zeki bulmuş gibi güler. Her zamanki yerine gidip boşluğa, sandalye varmışçasına nazikçe oturur.) Nasıl başlamalı? Hmm… ‘’Sayın Bay Godot’’ (Yüzünü ekşitir.) Çok sade oldu bu. Sen ne dersin Gogo?

ESTRAGON: (Bir anda ağlaması kesilir, ayağa kalkar. Tedirgin.) Duydun mu at seslerini Didi? Geliyorlar, yine buldular işte. (Korkuyla) Sakla beni, saklarsın, değil mi? Çizmelerimi aldıkları yetmedi– (Bir an durur. Birkaç saniye manzaraya bakar donuk bir ifadeyle. Vladimir’e döner.) Neler oluyor?

VLADIMIR:  (elindeki yaprağa odaklanmış bir şekilde) ‘’Sayın Bay Godot’’ çok yalın. Başka bir şey bulmalı; daha zarif, daha ince. (Gözlerini kısarak düşünür.)

ESTRAGON:  (şen bir kahkaha atar). ‘’Sayın Bay Godot’’ mu? (Bir kez daha kahkahayla güler. Gülüşü bir anda kesilir, ciddi bir surat ifadesine bürünür.) ‘’Saygıdeğer’’ desek? ‘’Saygıdeğer Bay Godot’’?

VLADIMIR:  (Estragon’a aldırmadan manzaraya dalmış bir halde) ‘’Muhterem Godot Hazretleri’’… (Gülümser). Evet, oldu bu! (Bir an.) Yetersiz mi acaba? (Estragon’a döner). Ne dersin?

ESTRAGON: (bir anlığına düşünür). ‘’Sevgili Godot’’ deyip geçsek?

VLADIMIR:  (dehşete uğramış bir suratla) Katiyen olmaz! Hayır, hayır, imkanı yok! (Kendi kendine konuşur). ’’Muhterem Godot Bey’’. Yok. ‘’Muhterem Godot Beyefendi’’. Hıh, bu tam oldu! Mükemmel! (Sevinçle yazmaya koyulur).

ESTRAGON: (Vladimir’i sinirle taklit ederek) ‘’Mükemmel!’’ Mükemmelmiş!

VLADIMIR:  (Yaprağa kalemle yazmaya çalışır, beceremez. Sinirlenir.) Ne biçim kalem bu? Yazmıyor! (Kalemi elinde sallar). Kurumuş, mürekkebi kurumuş bunun! Ne zamandan kalma bu kalem kim bilir!

ESTRAGON:  Dün– Dün almıştım halbuki.

VLADIMIR:  Haydutların saldırdığı gün mü?

ESTRAGON: Ne?

VLADIMIR:  Haydutlar saldırmıştı ya dün sana!

ESTRAGON: (bir an). Öyle miydi? (Düşünür. Kafası karışık). Belki de bir önceki gündendir ya da ondan da öncekinden.

VLADIMIR:  Dedim sana, eski bu kalem. (Sinirle) Yazmıyor, ne yapacağız şimdi?

ESTRAGON: Bekleriz.

VLADIMIR:  Godot’yu mu?

ESTRAGON: Yazmasını.

VLADIMIR:  Peki öyleyse.

Estragon yere oturur. Vladimir boşluğa çömelir.

ESTRAGON: (telaşla) Dikkat et, düşeceksin!

VLADIMIR:  N’oldu?

ESTRAGON: Boşluktasın.

VLADIMIR:  (vurdumduymaz) Hepimiz boşlukta değil miyiz zaten?

ESTRAGON: Hayır, öyle değil, boşluğa oturuyorsun!

VLADIMIR:  (yeni fark etmişçesine) Hee! (Gerisin geriye düşer). Ah!

ESTRAGON: Demiştim sana.

Vladimir düştüğü yerde bağdaş kurarak oturur. Şapkasını çıkarır, silkeler, geri takar.  Estragon ayaklarını ovuşturmaya başlar, inler. Sessizlik.

VLADIMIR:  (yaprağın üstüne kalemi bastırır). Hâlen yazmıyor bu Gogo.

ESTRAGON: (yüksek sesle feryat etmeye başlar). Ah ayaklarım! Canım çok acıyor… Dayanamıyorum… Çizmelerim olsaydı! Nereye gitti çizmelerim? Ah canım yanıyor… Bu hayat çekilmez bu halde. (Ayaklarını ovuşturmaya devam eder). Ah ah! Çok acıyor Tanrım… (Bir an feryadı kesilir, pür dikkat durur). Çizmelerimin sesi mi bunlar? Bana mı geliyorlar yoksa? (Sahnenin sol tarafına doğru kulak kabartır).

VLADIMIR:  (kalemle yazmaya çalışarak) Neyse!

ESTRAGON: (bir anda Vladimir’e döner). Ne neyse?

VLADIMIR:  Kalem yazmasa da olur!

ESTRAGON: Doğru.

VLADIMIR:  Yeter ki yazalım mektubu.

ESTRAGON: Evet, yeter ki yazalım!

VLADIMIR:  Bence de. (Kalemi alır eline, yaprağa yazıyor gibi yapar). Ne demiştik? ‘’Muh-te-rem Go-dot Bey-e-fen-di’’ Hıh, pek güzel oldu.

ESTRAGON: Didi, ben sıkıldım.

VLADIMIR:  (mektuba dalmış bir halde) Dört göz-le gel-me-ni-zi – (Estragon’a döner). Ne?

ESTRAGON: Sıkıldım ben.

VLADIMIR:  Düşün öyleyse.

ESTRAGON: Mantıklı! (Düşünür gibi elini çenesine koyar, devinimsiz durur). Düşünüyorum, öyleyse– Neydi?

VLADIMIR:  (mektuba devam eder). Dört göz-le gel-me-ni-zi bek-li – Yok! Olmadı bu. Hay aksi, yeni kâğıt lazım! (Yaprağı top haline getirip sahnenin bir köşesine fırlatır).

ESTRAGON: Düşünüyorum, öyleyse– Neydi devamı? Öyleyse… (Başını kaşır. Düşünceli.)

VLADIMIR: (ağacın yanına gider, kalan iki yapraktan birini koparır). İşte! (Yerine döner, tekrar bağdaş kurarak oturur ve yazar gibi yapar). Sa-bır-sız-lık-la yo-lu-nu-zu …

ESTRAGON: Hıh! Varım. Öyleyse varım!

VLADIMIR:  …göz-lü-yo-ruz u-mut-la – Yok, devrik oldu şimdi de! (Sinirlenir. Yaprağı diğeri gibi fırlatır.)

ESTRAGON: Öyleyse yokum mu yoksa? Varım, yokum. (Düşünür). Yokum ki zaten! (Sıkılır). Aman! (Ağaçtan son yaprağı koparmakta olan Vladimir’i görür. Bir feryat koparır.) DİDİ NE YAPIYORSUN?

VLADIMIR:  (şaşırır, Estragon’a döner). Mektup yazacağız ya.

ESTRAGON: Son yaprağı mı koparacaksın?

VLADIMIR:  (bunu henüz fark etmişçesine şaşırır, elini çeker). Son yaprak mı? Sahi mi?

ESTRAGON: (hüzünle) Her şey ölü, ağaçtan başka. (Bir an). Ya o da ölürse?

VLADIMIR:  (telaşla) Ya bir daha yaprak vermezse?

ESTRAGON: Hiç yeşil olmazsa?

VLADIMIR:  Yok olup giderse?

ESTRAGON: Hiç geri gelmezse?

VLADIMIR:  Godot gibi.

ESTRAGON: Godot gibi.

Sessizlik.

VLADIMIR:  (aklına bir fikir gelmişçesine) Belki de yeniden yaprak verir!

ESTRAGON: Belki de ölmez!

VLADIMIR:  Hem zaten ölecekse de bir yaprak kurtaramaz ki onu.

ESTRAGON: Kurtaramaz tabii.

VLADIMIR:  Belki geri gelir.

ESTRAGON: Kim?

VLADIMIR:  Godot.

ESTRAGON: Belki.

VLADIMIR:  Ama önce… (Yaprağı yeniden tutar) …mektup yazmalıyız. (Koparır.)

ESTRAGON: Yazmalıyız hemen!

Vladimir yaprağı alıp Estragon’un bir metre uzağına, yere oturur. Mektuba yeniden başlar. Estragon ayaklarını ovuşturur.

VLADIMIR:  Muh-te-rem-go-dot-bey-e-fen-di-sa-bır-sız-lık-la-ve-u-mut-la-yo-lu-nu-zu-göz-lü-yo-ruz-bi-ze-söy-le-di-ği-niz-yer-de-ve-sa-at-te-si-zi-bek-le-mek-te-yiz-sağ-lı-cak-la-ka-lın-de-rin-say-gı-la-rı-mız-ve-na-çi-za-ne-i-yi-di-lek-le-ri-miz-le-sa-dık-kul-la-rı-nız-al-bert-ve-a-dem. (Üzerinde yazı varmışçasına yaprağa bakar. Gururla). Oldu işte. Hem de çok güzel oldu. (Estragon’a bakar.) Duydun mu Gogo?

ESTRAGON: (Ayaklarını ovuştururken irkilir. Kocaman gözlerle Vladimir’e döner.) Duydun mu ayak seslerini Didi? Çizmelerimin sesi bu! Geri geliyor, bana geliyor! (Bir an). Neler oluyor Didi?

VLADIMIR:  Mektup tamam. Hemen yollamalıyız!

ESTRAGON: Yollayalım hemen!

Sessizlik.

ESTRAGON: Böyle devam etmek çok zor Didi. Biraz ayrılsak iyi olur sanki.

VLADIMIR:  Yarın da bekleyelim, öyle ayrılırız. Godot gelmezse…

ESTRAGON: Mektubu yollarsak kesin gelir!

VLADIMIR:  Ee, çabucak yollayalım öyleyse.

ESTRAGON: Evet, yollayalım.

Kımıldamazlar.

Perde

Sevde Kaldıroğlu

09.09.12

Yeri: Edebiyat
6 Yorum

“Godot’yu Beklerken Üçüncü Perde”

  1. Şubat 11th, 2013 - 23:37 ÇETİN Diyor ki:

    Daha şimdiden bu tarz bir derinliğe sahip olman takdiri şayan. Kıskanmadım desem yalan olur. Fakat umutsuzluğa düştüğüm nokta senin gibi genç yaşta iyi bir çıkış yakalayanların sonralarının meçhul olması. Yeni bir Oğuz Atay’a ihtiyaç duyuyoruz. Devamını getirebilmen dileklerimle, ellerine ve yüreğine sağlık.

  2. Şubat 12th, 2013 - 00:41 Sevde Diyor ki:

    Yorumunuz güzel olduğu kadar düşündürücü de. Öncelikle çok teşekkür ederim. Umutsuzluğa düştüğünüz noktayı anlayabiliyorum sanırım. Şu anda planladığım geleceğimde kalem de kağıt da en büyük önceliğim; kariyerimi edebiyat üzerine şekillendirmek istiyorum. Umarım bu şekilde istikrarlı bir şekilde kalemimi geliştirerek ilerleyebilirim.

  3. Nisan 21st, 2013 - 00:19 Elifin Günlüğü Diyor ki:

    Üçüncü perde de güzel olmuş. Yinelemelerin hepsi tamam ama Pozzo ile Lucky ve çocuk da sanki bir daha gelmeliydiler sahneye 🙂

  4. Nisan 21st, 2013 - 16:06 Sevde Diyor ki:

    Öncelikle yorum yazdığınız için, sonra da güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Haklısınız, belki de onları da eklemeliydim; ancak belki üçüncüde olmasa bile dördüncü perdede gelirler sahneye, ya da beşincide. Ne de olsa hiç bitmeyen, sürekli bu sonsuz kısır döngünün içinde süren bir oyun Godot’yu Beklerken. Bir de Beckett’in yerine geçip onun kalemini tutmaya çalışırken sanırım onun yaratısını tamamiyle taklit etmekten kaçınmak, kendi kalemimden bir şeyler katmak istedim; şayet tüm kahramanları getirseydim sahneye, orijinalliği yakalamakta zorluk çekebilirdim 🙂

  5. Nisan 21st, 2013 - 19:21 Elifin Günlüğü Diyor ki:

    Bence zorlanmazdın. Metnini okuyunca, yer verseydi, özellikle Lucky’e nasıl bir rol biçerdi diye düşündüm de…

  6. Nisan 21st, 2013 - 22:08 Sevde Diyor ki:

    Doğru, ben de düşüneceğim bunun üzerine. Teşekkürler!