Sevde'nin Günlüğü

Yazmayı seviyorum…

Gereği düşünüldü!

Mart26

Gereği düşünüldü.
Ne çirkin, ne aşağılık bir söz kalabalığı!
Kim düşündü?
Gereğini nerden bildi de düşündü,
değil mi?

Yeri: Edebiyat, Şiir | Gereği düşünüldü! için yorumlar kapalı

Mekanik

Şubat7

Mekanik.
Belki de yaşam bu
Böylesine çirkin
Böylesine yapay
Ve eğreti.
Mek–
an–
ik.
Heceler değil sözcüğü kirleten,
Egzoz dumanları,
Fabrika bacaları.
Mekanik.
Söylemesi bile çirkin!
Ünlüler kavga ediyor sanki
E, A’ya düşman;
A, İ’ye dargın.
Ünlü uyumunun ne büyüğü var
ne küçüğü.
Yazıyorum:
Mekanik.
Ucum kırıldı;
Yazım, sözüm, dilim…
(Girmediği delik yok ki!)
Mekanik.

Sevde Kaldıroğlu
Kasım 2012 – 19 Ocak 2013

Yeri: Edebiyat, Şiir | Mekanik için yorumlar kapalı

Kör

Kasım25

Beynimde çığlıklar
Kalemim kör
Gözüm de kör olsa
Rahat (mı) edeceğim(?)
Dilim deviniyor ağzımda,
Hiçbir ses yok;
Kapı gıcırtısından başka
Yüreğim ağzımda
Yüreğim
Attıkça atıyor ileri geri
Ve azılı düşmanım
Yelkovan.
Titriyor akrep ellerimde
Şen bir kahkaha
Ve bir fısıltıya muhtaç ruhum
Yüreğim ağzımda
Yaşamın ağzında
Sallanıyorum
Ellerim titriyor
Yazım bozuldu,
Çirkinleşti harfler
Başımda senin ağırlığın
Göğsümde bir sancı
Akrep bile bıraktı yelkovanın peşini…

Yüreğim ağzımda
Yüreğim
sırılsıklam.

24.11.12

Yeri: Edebiyat, Şiir | Kör için yorumlar kapalı

Düş/ün/üş

Ekim27

Öyle derin
Öyle derin ki düşlerim,
Korkuyorum
Bir gün
Düşün tepesinden
düşmekten,
Sonsuza dek düşsüz
bir yaşama sürüklenmekten
Ve korkuyorum
Korkuyorum
Düşünememekten.
Sığ
ve sonradan sarışın düşüncelere
terk edilmekten.
Düşünüyorum
Dur!
Düşlüyorum
Sakın!
Düşüyorum
Dibini düşünmeden
Düşüyorum.
Dilimi yitirmeden,
Parmaklarıma kenetlenen
kalemimi düşürmeden
Düşüyorum.
Utkuyla.
Gururla.
Yürekle.
Düşüyorum.
Gözden.

Sevde Kaldıroğlu
19.10.12

Yeri: Edebiyat, Şiir | Düş/ün/üş için yorumlar kapalı

Mavi -sizlik

Ekim20

Kalabalık bir boşluğa doğdu
kimliksiz
Karanlıkta herkesi siyah sandı,
Maviyi kimlik edindi kendine
Maviyi o yarattı sandı
Maviyi
Maviyi

Sonra ışık vurdu üzerine
Beni gördü
Seni gördü
Onu gördü
Mavi.
Yalnız kendi değilmiş
Onu gördü.
Deniz varmış,
Gökyüzü varmış
kendi gibi

Çirkin bir koku duydu
benliğinden,
bensizliğinden gelen.
Neden sonra çirkin bir korku duydu
delicesine,
delirircesine.
Ko(r)ku ağırlaştı
Tek bir devinim,
Yoğu var edebilirmiş,
Onu gördü.
Omuzları çöktü
Zayıflığın güçlü kolları
sardı boynunu
Kendi güçsüzlüğü altında
ezildi.

Değişmedi
Devinmedi hiçbir şey.
Kendi yoktu
Kendi yokluğuna sarıldı.
Kokuyu duyamadı,
O sapsarı, benzi atmış,
hastalıklı kokuyu.
Fakat korkuyu duydu,
İliklerine kadar yaşadı
O mavisiz korkuyu.
Şeffaf boşlukta
Maviye kenetlendi
ve kanatlandı yokluğu.
Son bir kez duyumsadı
Maviyi
Maviyi

ve kim? olamadan
yok oldu

Sevde Kaldıroğlu

17.10.12

Yeri: Edebiyat, Şiir | Mavi -sizlik için yorumlar kapalı

”Beklenen” Şiir Eleştirisi

Ekim17

Şiir Eleştirisi

BEKLENEN

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?

Necip Fazıl Kısakürek

——————————————–

Necip Fazıl Kısakürek’in ‘’Beklenen’’ adlı şiiri ‘’sevgiliyi bekleme’’ konusunu özlem, sitem, gurur ve usanmışlık gibi çarpıcı duygular ışığında ele alan eşsiz bir örnektir. Şiir sekiz dizeden oluşan yapısında pek çok anlamı barındırarak kısa ve öz denecek türde bir yazınsal ürün örneği oluşturmaktadır.

Şiir kişileri anlatıcı ‘ben’ ve seslenilen ‘sen’den oluşur. Anlatıcı, şiirin ilk üç dizesinde ‘beklemek’ eyleminin yaşamdaki uç noktalarını ele alarak dördüncü dizede belirttiği sevgiliyi bekleyişinin uzunluğunu vurgulamış, bunun da ötesinde kendisini terk eden sevgiliye duyduğu bu bağlılığın sıradışılığına dikkat çekmiştir. Ne bir hastanın acılar içinde geçirdiği bir gece, ne bir ölünün toprağa gömülene dek beklediği süre, ne de şeytanın bir günah yakalayabilmek için azimle gösterdiği sabır ‘ben’in sevgiliyi beklerken çektiği ıstıraba, sergilediği sabır ve sadakate yetişebilir; onun sevgiliye duyduğu aşk, özlem ve bağlılık tüm bunlardan üstündür. İşte anlatıcı tam bu noktada güçlü duygularını ifade ederken ince bir sitemi de ‘sen’e olan seslenişinde dile getirmektedir. Bu sitem ikinci dörtlükte iyice ortaya çıkmakta; geçen zamanın anlatıcıyı usandırdığı ve özlem duygusuna karşılık gururunun ağır bastığı ilerleyen dizelerden anlaşılmaktadır. ‘’Geçti istemem gelmeni’’ dizesinde anlatıcı sevgiliye onu beklemekten usandığını sitemkar bir dille ifade etmektedir. Anlatıcının bunca bekleyişten sonra sevgilinin gelmesini istemediğini belirtmesi okuyucuya bu söylemin gurur duygusunun baskın gelmesiyle oluştuğunu hissettirir. ‘’Yokluğunda buldum seni’’ sözleri ise bu duyguları yinelerken anlatıcının aşkını sevgili gittikten sonra daha güçlü bir şekilde yaşadığını, sevgiyi –karşılıksız da olsa– onun yokluğunda bulduğunu ve bu bekleyiş sürecinde en yoğun şekilde hissettiğini anlatmaktadır. Bu süreç öyle uzundur ki anlatıcı ‘’sensizliği’’ içselleştirmiş, özlemi ve acıyı kabullenerek yaşamayı öğrenmiştir. ‘’Bırak vehmimde gölgeni’’ dizesinde anlatıcı, sevgilinin ona geri dönme olasılığının gerçekleşemeyecek kadar küçük olduğunu vurgularken bu sonu belli bekleyişin umutsuzluğunu dile getirmektedir. ‘’Gelme, artık neye yarar?’’ dizesiyle anlatıcı sözlerini bitirirken artık sevgiliyi beklemekten vazgeçtiğini, sevgilinin geri dönmesinin de artık bir şey değiştirmeyeceğini, çünkü o gittikten sonra bu uzun zaman içinde geride kalanların da değiştiğini belirtir. Anlatıcı bu son dizede her ne kadar cevabı beklenmeyen bir soruyla sevgilinin gelmesinin bir işe yaramayacağını söylese de, dizenin sonuna koyduğu soru işareti aslında bu soruyu sevgiliye yönelttiğini ve içten içe sevgiliden umutlarını yeniden alevlendirecek, ona yeniden bekleme gücünü verecek bir yanıt beklediğini düşündürmektedir. Bu bağlamda son dizenin cevabı beklenmeyen bir sorudan çok, ucu açık bir sorgulama olduğu söylenebilir.

Şiirin ikinci kıtasında ‘’Yokluğunda buldum seni’’ dizesini tasavvufi bağlamda ele almak mümkündür. Bu şekilde tıpkı Mecnun’un Leyla’nın yokluğunda Tanrı’yı bulması gibi şiirdeki ‘ben’in de sevgilinin yokluğunda ilahi aşka kavuştuğu yorumu yapılabilir. Bu açıdan bu dizede ‘sen’ olarak hitap edilen varlık, diğer dizelerden farklı olarak sevgili değil, Tanrı’dır.

Şiirde günlük dilden uzak, edebi bir dil hakimdir. Bu şiirsellik sevgiliye duyulan aşkın ve özlemin okuyucuya hissettirilmesinde etkilidir. Şiir 8’li hece ölçüsüyle yazılmıştır ve tamamıyla olmasa da yabancı sözcüklerden arınmış yapısıyla Cumhuriyet Dönemi şiirini yansıtmaktadır. Dizelerde ağır ve ağdalı bir anlatım olmamakla birlikte şiire bu sanatsal boyutu kazandıran en önemli etken, şairin ustalıkla kullandığı güçlü benzetmeler ve bunun yanı sıra, söyleyiş güzelliği sağlayan uyaklardır. Necip Fazıl Kısakürek’in ‘’Beklenen’’ şiiri giden sevgilinin ardından süren bekleyişi kısa ve öz bir biçemle ele alan, yazınımızın özgün ürünlerinden biridir. 

30.10.11

Gencecik Kırık Hayaller

Ekim10

Şiir Eleştirisi

AVARA

(…)

vahşi siyah atlardık
kentin ışıklı çöllerinde kendi izini arayan
deri ceketlerimize sığdıramadığımız düşlerimiz kadar
aşık ve düşmandık
dünya acıtırdı bizi. her şey kanatır, her şey yaralardı
sevişmek çekip çıkarmazdı bizi derinliğimizden
öfkemizi dindirmezdi hiçbir şey
geceleri uyuyamayan çocuklardık,
otobüs garlarında uzun macerlara umar
apansız yolculuklara çıkardık

uykulu kentlere girerdik gece yarıları
ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında
gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzaklıkta
sarhoş bindiğimiz otobüsün penceresinden
sanki bambaşka bir dünyaya bakardık
sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden
yumruklarımızı sıkar sessizce ağlardık
ışığı açık kalmış pencerelere, kepengi örtülü dükkanlara,
yaz bahçelerinden taşan çiçeklere,
adını bile bilmediğimiz bu kente
neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle
uzun uzun bakardık
anımsıyor musun?

ahh o gece yolculukları
bir başka kentte, bir başka insan olmanın umutları
kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye
gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz

kaç yol arkadaşı?
sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak
ne kalıyor elimizde?
ölenler,
terk edenler,
bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler

vahşi, siyah atlardık; yılkıya bırakıldık
içimizden kimse gidemedi Amerika’ya
kendi Amerika’sı da olmadı hiçbirimizin
yağmur aldı
rüzgar aldı
zaman aldı
o vahşi siyah atları
her şey o eski rüyada kaldı

çarpıp geri dönen düşlerimizin üstünde
çürümüş cesetleri yüzüyor şimdi vahşi siyah atların
öldükleri sahilleri kendileri de bilmiyorlar
peki sen anımsıyor musun?

Murathan Mungan

—————————-

GENCECİK KIRIK HAYALLER

Murathan Mungan tarafından kaleme alınan ‘’Avara’’ şiiri yazınsal bağlamda incelenirken şiire hakim olan duygu ve kullanılan tonlama bakımından ikiye bölünebilir. Şiirin ilk iki kıtasından oluşan ilk bölümünde gençliğe; kurulan hayallere, umutlara ve beraberliklere duyulan özlem baskınken son iki kıtasından oluşan ikinci bölümünde hayal kırıklıkları, yitirilen umutlar ve ayrılıklardan ileri gelen oldukça sitemkar ve biraz da öfkeli bir sesleniş dizelerde can bulur. Şiirde pek çok imge yer almakta ve bu imgeler şiirin anlamlandırılmasında önemli bir yer tutmaktadır.

Şiir kişileri, anlatıcı ‘biz’ ve seslenilen ‘sen’den oluşur. Anlatıcının şiire ‘’vahşi siyah atlardık’’ diye başlarken gençliğini birlikte geçirdiği arkadaşları ve kendisinden bahsediyor olma ihtimali yüksektir. Bu durum ileriki dizelerde geçen ‘’gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz’’ ve ‘’yol arkadaşı’’ sözcüklerinde açıklığa kavuşmaktadır. Anlatıcının kendisini ve arkadaşlarını atlara benzetmesi ‘’çöl’’ imgesiyle vurgulanan  hayatın uçsuz bucaksız boşluğunda ‘biz’in, bir başka deyişle gençliğin, sürekli ‘’kendi izini arayarak’’ bir kimlik arayışı ve amaçsızlık içinde olduğunu; atları ‘’vahşi’’ ve ‘’siyah’’ olarak betimlemesi ise hayatta belli bir amacı olmayan, kimliksiz gençlerin bu duruma karşı öfkeli ve isyankar olduklarını anlatmaktadır. Gençlerin bu öfkesi ‘’düşman’’, ‘’öfke’’ ve ‘’yumruklarını sıkmak’’ sözleriyle yinelenirken ‘’geceleri uyuyamayan çocuklardık’’ dizesinde amaçsızlıktan kaynaklanan tedirginlik vurgulanmaktadır.

Şiirde bir boşluk ve arayış içinde olan ‘biz’, sürekli hayal kurmakta, ‘’yolculuklar’’ ve ‘’maceralar’’ ummaktadır. Şiirin ikinci bölümünde ‘’bi başka kentte, bir başka insan olmanın umutları’’ dizesinde ‘biz’in başka bir kimlik arayışı ve buna dair umutları görülmektedir. Pek çok yerde yinelenen ‘’kent’’ sözcüğü ulaşılmak istenen ancak ulaşılamayan hedef noktasını imgelerken ‘’uyku’’ sözcüğü de hayallerin gerçekleştiği durumu belirtiyor olabilir. Böylece ‘’uykulu kentler’’ sözleri uykuda rüyalarını yaşayabilen, hayallerini gerçekleştirmiş insanları simgelerken ‘’geceleri uyuyamayan çocuklar’’ ifadesi de rüya göremeyen, düşlerini gerçekleştiremeyenleri sembolize ediyor, çıkarımını yapmak doğru olur. ‘’Pencere’’ ve ‘’otobüs’’ şiirde geçen diğer iki imge olup hayallere açılan kapı ve ulaştıran araç olarak anlamlandırılabilir. ‘’Işığı açık kalmış pencereler’’ düşlerini gerçekleştirmiş kişiler olarak yorumlandığında ‘biz’in onlara ‘’hasretle uzun uzun bakarak’’ imrendiğini ve öyle bir yaşam hayal ettiğini söylemek mümkündür. Bütün olarak bakıldığında şiirin ilk bölümünde anlatıcının gençlik yıllarına, beraberliklerine ve saf hayallerine özlem duyduğu; aynı özlemi ‘’anımsıyor musun?’’ diye seslendiği ‘sen’den de beklediği anlaşılmaktadır. Tümcelerde geniş zamanın hikayesi kipi kullanımında da bu içten içe duyulan özlem sezilmektedir. Ancak ‘’dünya acıtırdı bizi/her şey kanatır, her şey yaralardı’’ ve ‘’her şey o eski rüyada kaldı’’ dizelerine bakıldığında ‘biz’in düşlerini gerçekleştiremediği ve hayal kırıklığına uğradığı görülmektedir. Şiirdeki ‘’Amerika’’ imgesi hayallerin ulaştığı doruk noktası, bir ütopya anlamında kullanılmıştır. ‘’İçimizden kimse gidemedi Amerika’ya’’ sözleriyle düş kırıklıkları belirtilirken ‘’kendi Amerika’sı da olmadı hiçbirimizin’’ ifadesiyle gençlerin kendi ütopyaları, tamamen kendilerinin yarattığı bir hayal dünyalarının olmadığı, aslında hayallerini de toplumsal doğrulara dayanarak kurmak zorunda bırakıldıkları anlatılmak istenmektedir.

Şiirde zaman öğesi sürekli gecedir; bu da güneşin hiç doğmadığını, hayallerin gerçekleşeceği aydınlığın hiç oluşmadığını; bir arayış içinde olan ‘biz’in karanlıkta ‘’kendi izini’’ bulamadığını belirtmektedir. ‘’Her yere aynı uzaklıkta’’ olan ‘’yıldızlar’’a değinilmesinin nedeni ise belli bir yere, kimliğe ve yaşama ait olmayan ‘biz’in aidiyet duygusunu yükleyebildiği tek yerin, nereye giderse gitsin hiç değişmeyen yıldızlar olmasıdır. Bu durum aynı zamanda mekan ve zaman gözetmeksizin daima kuzeyi gösteren Kutup Yıldızı’na gönderme olarak da yorumlanabilir; zira karanlıkta hangi yöne gideceğini bilemeyen ‘biz’e, doğru yönü gösterecek tek şey yıldızlardır.

Şiirin ikinci bölümünde anlatıcı ‘’kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye’’ diyerek gençliğinde birlikte olduğu arkadaşlarından şimdi ayrı kaldığını bildirmekte, ‘’dargın beraberlikler’’ ifadesini kullanırken de bu ayrılığa dargınlıkların neden olduğunu düşündürmektedir. Anlatıcının ‘’ne kalıyor elimizde?’’ tepkisinin, gerçekleştirilemeyen hayallere mi, yoksa yitirilen birlikteliklere mi olduğu anlaşılmamakta, ancak ‘’terk edenler’’, ‘’telefonları, adresleri, kendileri değişenler’’ sözleriyle gençlik arkadaşlarına olan sitemi görülmektedir. ‘’Zaman aldı’’ sözleriyle anlatıcı, zamanla hayalperest ‘biz’in umutlarını yitirdiğini, ‘’rüzgar aldı’’ ifadesiyle de farklı yerlere savrulup birbirinden ayrı düştüğünü belirtmektedir. Bu hayal kırıklığı ve yitirilmiş umutlar şiirin son dizelerinde geçen ‘’çarpıp geri dönen düşler’’ ve ‘’çürümüş cesetler’’ sözleriyle anlatılmıştır.

Şiirin genelinde tümce başları da dahil olmak üzere küçük harf kullanımı okura anlatıcının kural tanımazlığını hissettirmekte; yalnızca ‘’Amerika’’ sözcüğüne büyük harfle başlanması ve gelen ekin kesme işaretiyle ayrılması ‘’Amerika’’nın ‘biz’in gözünde oldukça yüksek bir yerde bulunduğu ve adeta bir ütopya olarak görüldüğü kanısını güçlendirmektedir. Son dizede anlatıcı ’’peki sen anımsıyor musun?’’ diyerek ‘sen’e hitap etmekte ve belki de seslendiği kişinin de geçmişi hatırlamasını ve birlikte oldukları eski günlere özlem duymasını umut etmektedir.

‘’Avara’’ şiiri gençlikte kurulan hayallere ve birlikteliklere duyulan özlem, düş kırıklıkları ve yitirilen umutlardan doğan öfke, parçalanmış dostluklara duyulan sitem gibi duyguların yanı sıra gençliğin kimlik arayışı ve amaçsızlık içinde bir boşluğa sürüklendiğini imgesel bir dille anlatmakta ve yazınsal anlamda, gençleri hayaller ve duygular yönünden irdeleyen önemli bir edebi ürün niteliği taşımaktadır.

Eylül 2011 

« Older EntriesNewer Entries »